12 Şubat 2012 Pazar

Kimse var mı?



Merhaba;

Artık hitap edebileceğim herhangi bir ziyaretçim kaldı mı bilmiyorum Zira aylardır tek bir harf yazmadım buraya. Patates olmuş site gerçi giren çıkan belli değil Her ne halse, yine de sağdan soldan link aldığıma göre şans eseri bir yerden ulaşmış ve bunu okuyor olabilirsiniz.

Neden yazmıyorum? Bilmiyorum. Bu taşınma olayından sonra ev nedir neye yarar gibi kavramlar bir hayli değişti benim için. Ev; geceyi geçirmek için kullanılan mekan haline geldi. Gece yarısı sularında apartmanın merdivenlerini ses çıkarmadan tırmanıp anahtarı aynı titizlikle çevirip girilen yer. Sabah çalan alarm ile apar topar kalkılıp, önceden anne tarafından hazırlanmış kıyafetlerden bir kombinasyonu üzerine geçirip terk edilen yer. Yani ortalama 7 yahut 8 saatten daha fazla kalmadığım yer.

Her ne halse, bilgisayar başında oluyorum tabii ki ancak her yerde başka bir görevim oluyor. İş güç derken uğraşılamıyor dükkanda, sonrasında Bilge Adam derslerinin bir kısmını uyuyarak bir kısmını neler yaptıklarını anlayarak bir kısmını da bu yaptıklarını uygulayarak geçiriyorum mesela. Çok sıkıcı bir hal aldı hayatım… diyordum ki, birden heyecanlı bir şeyler olur gibi oldu. Ne gibi şeyler oldu emin değilim. Yalnız değişmeyen bir şey varsa; o da söylediklerim ve söyleyeceklerimdir: Ben katlanılmaz bir adamım.

Açıklayayım : Başta gayet ilginç, sıra dışı, daha özgürlükçü bir yapı vs. gereği istem dışı bir sempatiklik sezdirebilirim (ki öyle zaten). Ama hayal ettiğiniz ve hoşunuza giden şey bilinmeyenler ve alışılmışın dışı aslında. (hayır burada kendimi övmüyorum, yeriyorum) Çünkü sen, benim ilginç tavırlarımı olağan dışı bulup kurcalıyorsun, hoşuna gidiyor. Sonrasında alışılmışın dışında olduğundan ve bir türlü herkesleşemediğimden sıkılıyorsun. Gereksiz ve gerzekçe havalara giriyorsun; ne hayır diyebiliyorsun ne evet ama fark etmiyorsun ki başta yakınlaşmana sebep olan şeyler şimdi sıra dışı olduğu için itici hale geliyor. Saçmalıyorsun. Saçmalıyorsun. Saçmalıyorsun. Korkuyorsun. Uzak kalmaya çalışıp beceremiyorsun, gitmemi istiyorsun ama hep yanında olmamı arzuluyorsun. Gidip, herkes gibi olup geri dönmemi bekliyorsun. İşin kötü yanı; ben bu filmi defalarca izledim. Ben hiçbir zaman istediğin gibi olmuyorum. Ve sonra kaçıyorsun, böylece benim istediğim oluyor, zira vaden doluyor.


Ki bunların en ilginç tarafı; bu filmleri hep cahil izleyici olarak takip ediyorum. Yani her seferinde, bu defa mutlu son olur belki diye bekliyorum. İzlerken yorum yapıyorum; “yapma, deme öyle“. Oyuncular duymuyor, orası ayrı. Sonra film aynı sonla bitiyor, ben de kalkıp kısa bir mola verdikten sonra aynı filmin bir sonraki seansına, başka birinin yanından bilet alıyorum. Heyecanı kaçmasın diye daha önce hiç izlememiş gibi yapıyorum, zira bu sefer film bandının karışıp daha düzgün bir senaryo getirmesini umuyorum zaten hep. Ama yok, ben film makinistine rüşvet verip değiştirtsem bile, sen “ya arkadaşım söyledi bu film böyle değilmiş taksanıza şu boktan olanını” diye çirkefleşip bok ediyorsun her şeyi. Sonra da sen o berbat filme on dakikalık film arası istediğinde filmi bitirmeme kızıyorsun.

Sonuç olarak; belki de ben artık kanıksadığımdan salonu rahatça terk ediyorum ama sen bu kötü sona ağlamadan edemiyorsun. Kendini toparlamaya çalışıp bir yandan da binadan çıkışı ararken, ben sonraki seansta yanımda oturanın daha iyi niteliklerde olmasını dileyerek bilet alanları izliyor ve doğru yeri kapmak için bekliyorum. Ve ne yazık ki allah belamı vermiyor =)