13 Temmuz 2010 Salı

Geride Kalanlar



Yanıtsız sorularla hayatımızı dolduruyoruz, niçinler beynimizi kemiriyor. Soruyoruz ama cevap aradığımızdan değil; soruyoruz ama cevabını beklemiyoruz; soruyoruz ama cevabını öğrendiğimizde beğenmiyoruz. O halde sormanın anlamı ne?.. Nefes alma ihtiyacı gibi bir şey mi bu geride kalanlar için; yoksa alışkanlık mı? Geride kalanlar dedim, çünkü en çok soru sorduğumuz zaman geride kaldığımız zamandır. Aşkta, hayallerde, mutlulukta… Hayatta geri kalırız…

Bu geri kalmışlık çoğu zaman bizi hızlandıracağı, yetişmek için adımlarımızı sıklaştırmamızı sağlayacağı yerde tam tersi yavaşlatır bizi. Kapatırız kendimizi her şeye, nefes almak ağır gelir adeta. Yenildiğimizi düşünmek, kabul etmek en ağır darbedir. Kazanmaya alışmışsak vay halimize. Hüznün gözümüzde bardaktan boşandığı zamanlar, kimse yanaşmasın isteriz yanımıza… Kendi halimize kalmak isteriz, kendimizi en güvende hissettiğimiz yer ise yorgan altlarıdır. Kendimize en çok acıdığımız, sımsıkı gözlerimizi kapadığımız o yorganistandan ayrılmak istemeyiz, sabahın olması kadar ürküten başka bir şey daha yoktur böyle zamanlarda… Sonsuza dek uyuyup, hiç uyanmamak ya da uyandığımızda bütün sıkıntılarımızdan kurtulmak isteriz. “Bir ilaç icat edilse de zerk etseler, gözümü açtığımda her şey değişmiş olsa, o zaman tıbbın gelişmiş olduğuna beni inandırırlar” diye düşünürüz.

Aslında ne tıp harikası ilaçlar, ne zamanın hızlı akması ne de yorganistan bizi kurtarır. Bizi kurtaran kendimizden başkası değildir. Ne bir dost sesi, ne bir omuz işe yarar; yaslandığımız bir tek acılarla olgunlaşmış yüreğimizdir. Yüreğimizin sesini yanlış duyup acı çekmeye devam ettiğimiz sürece, geceler bize eziyet gibi; hayat ise koca bir yalandan ibaret gelir.

Yorgan altlarında çok ağladığım ya da tam tersi kendimi dünyanın en güçlü insanı hissettiğim zamanlar oldu. Hava aydınlanınca beni güçlü kılan yorgan ağır geldi hep; attım üzerimden… Her sıkıntımda aslında kendi kendime iyi olduğumu gördüm. Yıllar bana bunu öğretti… Birçoğumuza olduğu gibi, sıkıntılar, kederler, arkadan vurulmalar beni ben yaptı, olgunlaştırdı. Artık geride kaldığımı hissettiğimde adımlarımı hızlandırıyorum; en azından öyle yapma gayretindeyim. Bunun en zor işlerden biri olduğunun, zor zamanlarda hızlı adımlar atmayı bırakın, ayakta dahi durmanın ne kadar zor olduğunu aslında iyi bilenlerdenim. Ama biraz gayretle bunun en doğru davranış olacağına, geride bırakılmışlığın acısını en çok bu dik duruşların dindireceğine inanıyorum. “Bir daha asla gülemem; hayat bundan sonra benim için anlamını yitirdi; hiçbir şey istemiyorum” cümlelerinin arkasındaki umutsuzluğun gölgesinde yaşamak aslında yaşamak değil…

Neden mi yazıyorum tüm bunları? Bu ara çevremde kendisini geride kalmış, gölge eller tarafından itilmiş hisseden o kadar çok insan var ki; üstelik çoğu zaman kendilerini iten o gölge ellere yeniden teslim oluyorlar, sırf kendilerine olan güvensizlikten dolayı. Boyun eğmelerle, rıza gösterip kabullenmelerle, kazandıklarını zannediyorlar… Kaybetmeye bir adım daha yaklaştıklarını fark etmeden…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder